Zamanın Tartısında Altın ve İnsan

Altın… İnsanlığın ilk çağlarından bu yana elinde tuttuğu, gözünde büyüttüğü, yüreğinde sakladığı bir maden. Toprağın derinliklerinden çıkar, güneş gibi parlar; ama onunla birlikte insanın içindeki karanlık da ortaya çıkar. Altın yalnızca bir metal değildir; yüzyıllardır insanın “değer” arayışının sembolüdür.
Bugün ise o arayış bambaşka bir hâl aldı. Her sabah televizyon ekranlarında, telefon uygulamalarında gözümüz önce altın fiyatına kayıyor. Gramı birkaç yıl önce 400 lirayken, şimdi dört haneli rakamları zorluyor. Sanki hepimiz, farkında olmadan, kalbimizin ritmini altın grafiğine bağladık. Fiyat yükseldikçe rahatlıyor, düştükçe huzursuz oluyoruz.
Altın artık sadece takı değil, bir sığınak. Ekonominin dalgalandığı, enflasyonun belirsizleştiği bir dönemde insanlar “güvenli liman” olarak altına koşuyor. Ama bu koşu, aslında başka bir gerçeği gösteriyor: güven arayışını artık insan ilişkilerinde değil, madenlerde buluyoruz. Eskiden “insan sözü senettir” denirdi, şimdi “gram altın en iyi teminattır” deniyor.
Bu fiyatların ardında yalnızca ekonomi yok; bir toplumun ruh hâli de var. İnsan, geleceğine güvenmediğinde altına sarılır. Oysa altın ne kadar parlarsa parlasın, yarını garanti edemez. Çünkü asıl değeri belirleyen, altının onsu değil, toplumun umududur.
Ne gariptir ki, altın insanın değer anlayışını da şekillendirdi. Birinin bileğindeki bilezik, diğerinin emeğinden daha çok konuşulur oldu. Zamanla insan, altını bir araç değil, bir ölçü haline getirdi. Artık düğünlerde bile mutluluğun değil, takı masasının büyüklüğü konuşuluyor.
Oysa altın sessizdir. Konuşmaz, yön vermez. Onu değerli kılan, insandır. Aynı altın, bir annenin bileziğinde bereketin sembolü olabilir; bir tüccarın kasasında hırsın… Değer, onu tutan elin niyetine bağlıdır.
Belki de asıl mesele altına sahip olmak değil, altınla ne yaptığımızdır. Çünkü her parlayan şey değerli değildir. Fiyatlar ne kadar artarsa artsın, vicdanın değeri borsada işlem görmez. Gerçek zenginlik, cebimizdeki gram altınla değil, içimizdeki güvenle ölçülür.
Zamanın tartısında altın ağır gelebilir; ama insanın onuru, emeği ve umudu kadar parlak değildir. Ve belki de asıl mesele, altının değil, insanın parladığı bir dünya kurabilmektir.
Altının gramı her gün değişebilir; ama insanın yüreğindeki iyilik, paylaşma ve dayanışma duygusu hiç değer kaybetmemelidir. Çünkü sonunda kazanan, altını olan değil, vicdanını koruyandır.