Ağrı’da Sağlığa Şiddet, Toplumun Vicdanına Darp

Son zamanlarda Ağrı’da artan sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olayları, sadece beyaz önlüklere değil, doğrudan insanlığımıza yönelmiş bir saldırıdır. Bugün hastanelerde yankılanan çığlıklar yalnızca bir hemşirenin ya da doktorun sesi değil; bir toplumun çürüyen vicdanının, körelmiş empati duygusunun acı yankısıdır.
Bir doktor darp edildiğinde, bir hemşirenin saçları çekildiğinde, bir acil servis teknisyenine küfür edildiğinde aslında kaybettiğimiz şey yalnızca bir kamu çalışanının güvenliği değildir. Kaybettiğimiz şey, en zor zamanımızda bize koşulsuz yardım eden insanların inancı, motivasyonu, hatta mesleki bağlılıklarıdır. Ve bunları kaybeden biziz. Toplum olarak biz kaybediyoruz.
Bir Şehirde Birden Fazla Vaka: Tesadüf mü, Yoksa Derinleşen Bir Kriz mi?
Ağrı, doğunun en köklü şehirlerinden biri. Fedakârlığın, sabrın ve mücadelenin simgesi olmuş bir coğrafya. Ancak son dönemlerde şehirde art arda yaşanan sağlıkta şiddet vakaları, artık bunun münferit olaylar olmadığını kanıtlıyor. Özellikle Ağrı Devlet Hastanesi’nde görev yapan sağlık çalışanlarına yönelik darp girişimleri, artık sistematik bir hale geldi desek abartmış olmayız.
Sadece geçtiğimiz aylarda bile, acil serviste görev yapan bir doktorun hasta yakını tarafından yumruklandığı, bir hemşirenin tehdit edildiği, bir ambulans şoförünün saldırıya uğradığı olaylar kamuoyuna yansıdı. Peki, biz ne yaptık? Sosyal medyada üç gün paylaşım yapıp sonra unuttuk. Oysa bu insanlar hâlâ aynı hastanede, aynı riski göze alarak çalışıyorlar.
Suçlu Kim?
Kolayı seçelim: Saldırgan hasta yakını suçlu. Peki bu bireysel öfkeyi bir şiddet eylemine dönüştüren zemini kim hazırladı? Saatlerce sıra bekleyen, doktorla sadece 2 dakikalık görüşme hakkı olan, sistemin çarkları arasında ezilen hasta ve hasta yakını da aslında başka bir mağdur. Ama bu mağduriyetin çözümü sağlık çalışanına saldırmak değildir. Bu, çözüm değil, kaos üretir. Asıl suçlu, bu zemini hazırlayan yapısal ihmallerdir.
Bir hastaneye girdiğinizde ilk dikkatinizi çeken şey nedir? Güvensizlik. Ne çalışan kendini güvende hissediyor, ne de hasta. Ne yazık ki, fiziksel şiddetin bu kadar normalleştiği bir ortamda, herkes potansiyel bir mağdur. Üstelik bu ortam, cezasızlıkla da besleniyor. Darp edilen sağlık çalışanı şikâyetçi oluyor, dosya açılıyor, birkaç gün sonra unutuluyor. Peki bu nasıl bir adalet?
Toplumsal Çürümenin Sessiz Alarmı
Sağlık çalışanlarına şiddet, sadece bir sektörel sorun değildir. Bu, toplumsal bir alarmdır. Değerler sistemimizin çatırdadığının göstergesidir. Sabır, saygı, empati gibi kavramların yerini tahammülsüzlük, öfke ve ötekileştirme almıştır. Ağrı gibi manevi değerleri güçlü bir şehirde bile bu olaylar yaşanıyorsa, sorunun ne kadar derinleştiğini anlamamız gerekir.
Birbirimizin acısına yabancılaştık. Bir hastane koridorunda, bir doktor kanlar içinde yere yığıldığında, insanlar sadece izliyor. Müdahale eden yok, ayıran yok. Kamera kayıtları sosyal medyada “trend” olurken, şiddet sanki sıradan bir haber bülteni maddesi gibi geçiştiriliyor. Bu, toplum olarak ne kadar duyarsızlaştığımızın acı bir aynasıdır.
Yetkililer Nerede?
Bu noktada Ağrı’daki yerel yöneticilere ve sağlık idarecilerine de ciddi görevler düşüyor. Güvenlik personeli yetersiz, hastane içinde devriye sistemi zayıf, giriş-çıkışlar kontrolsüz. En azından darp olaylarının yaşandığı bölgelerde fiziksel önlemler artırılabilir. Sağlık çalışanı kendini güvende hissetmiyorsa, bu durum hizmet kalitesine de doğrudan yansır.
Ayrıca, Sağlık Bakanlığı’nın ve Ağrı İl Sağlık Müdürlüğü’nün de bu olaylara karşı güçlü bir duruş sergilemesi gerekir. Basın açıklamalarıyla ya da sosyal medya paylaşımlarıyla değil, somut adımlarla. Saldırganlara caydırıcı cezalar verilmediği sürece, bu olayların önüne geçilmesi mümkün değildir.
Sessiz Kalırsak Sıra Hepimize Gelecek
Bugün sağlık çalışanına uzanan el, yarın bir öğretmene, bir zabıtaya, bir gazeteciye, bir memura uzanacak. Çünkü şiddet bulaşıcıdır. Eğer toplum olarak bu şiddet dilini normalleştirirsek, huzuru rafa kaldırmış oluruz.
Ağrı halkı olarak yapmamız gereken şey, sağlık çalışanlarının yanında durmak. Onlara yalnız olmadıklarını hissettirmek. Her darp olayında bir kamuoyu oluşturmak, mahkemeleri ve idareyi göreve çağırmak. Susmak, kabul etmektir. Kabullenmek, desteklemektir.
Unutmayalım ki, bir gün bizim de bir acil servise ihtiyacımız olacak. O zaman bize yardım edecek olan kişi, bugün korumadığımız, sustuğumuz, yalnız bıraktığımız sağlık çalışanı olacak. İşte o zaman vicdanımız susar mı, bilemem.