Bir Ülkenin Yorgunluğu

Bir Ülkenin Yorgunluğu
Merhaba Sevgili Ağrılılar..
Gönül isterdi ki sizlere umut aşılayayım.
Gönül isterdi ki sizlerle aynı umudun kapısında nöbet tutayım..
illaki bir nöbet tutulacaksa, bunun adı galiba umutsuzluk nöbeti olur.
Dünden bugüne değişimin dahi değiştiği, soluk, kifayetsiz günleri yaşıyoruz.
Yorulduk mu?
Tükendik mi?
Şairin de dediği gibi “Umudumuzun Boynu Bükük”
Ne olacak?
Bu filmin final sahnesi nasıl olacak?
Yoksa kötü günler geride kaldı, sırada daha kötü günler var diyerek, bu yaşadıklarımız sadece bir fragman mı?
Daha kaç yıl dolanıp duracağız ki dünyanın sırtında..
Bir başka yaşam armağan edilecek mi bize?
Biz bu dünyaya bir daha gelmeyeceğiz ki..
Yeter artık..
Her geçen gün bir öncekinden nasıl kötü olur ki..
Öyle düşünüyorum ki, Türkiye’nin içinde bulunduğu şu anki durum, yıllar sonra üniversite sıralarında “ders” niteliğinde anlatılacak.
Neresinden tutarsan tut, “ANGARYA”
Neresinden tutarsan tut “PRANGA”
Öz yurdumuz da garip, öz vatanımızda ise “PARYA”
Bizleri duyan, gören, hassasiyet gösteren var mıdır?
Orasıda muamma..
Bu ülkenin insanları kendilerini “cam fanusa” konulmuş gibi hissediyor..
Çıkardığımız ses sadece kendi içimizde yankılanıyor.
Çünkü buralardan ne kervan geçiyor, ne de bizlerin bu durumu görüpte anlayan.
Artık bizleri görün ve duyun..
Eğer siz bizleri görmezden gelmeye devam edip, duymama noktasında üstün bir çaba sarfedersiniz, bizleri gören biri var..
Hatırlatmak isterim..
Peki bizleri gören kişi kim diye soracak olursanız eğer, aşağıdaki satırlarımda gereken açıklamayı yapmayı kendime görev bildiğimi söylemek isterim.
Dolar 40 TL’yi gördü!!
Bir zamanlar “olmaz” denilen her şey, sıradanlaştı artık.
Ekonomik veriler ekranlarda sadece rakamlardan ibaret; ama o rakamların her biri milyonların yaşamına doğrudan etki ediyor. Her gün yeni bir konkordato haberi… Ayakta durmaya çalışan işletmeler tek tek devriliyor. Fabrikalar kapanıyor, dükkanlar kepenk indiriyor, esnaf düne göre daha umutsuz.
Sokaktaki insan yorgun.
Yüzlerdeki ifade ortak: tükenmişlik.
Kimse önünü göremiyor. Gençler yurtdışında bir gelecek arıyor, kalanlar ise hayallerinden vazgeçerek hayatta kalmaya çalışıyor. Umut, yerini günü kurtarma çabasına bıraktı. Bir zamanlar “yarın” üzerine kurulan planlar, şimdi “bugün nasıl atlatılır” sorusuyla yer değiştiriyor.
Kira olmuş ateş pahası, market arabaları yarı dolu.
Faturalar kabarıyor, maaşlar hesaba yatar yatmaz buhar oluyor. Orta sınıf eridi, alt sınıf derinleşti. Normal yaşamak bile artık bir ayrıcalık. Tatil, sinema, kitap… Lüks kategorisine geçti çoktan. Oysa bir ülkenin halkı, temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı gibi, sosyal yaşamdan da hızla uzaklaşıyorsa, burada artık ciddi bir çöküş var demektir.
Her ay biraz daha zor, her gün biraz daha ağır geçiyor.
Ve en kötüsü de şu: İnsanlar artık şaşırmıyor. Alıştılar. Alışmak, kabullenmenin en tehlikeli hali. Tepki verememek, değişim umudunu yitirmek, her sabah “bugün ne olacak acaba?” endişesiyle uyanmak, işte asıl kriz burada başlıyor.
Ne olacağını kestirmek zor.
Ama şurası net: Böyle devam edemez. Etmemeli.
Bir ülkenin en büyük serveti insanıdır. Umudunu yitirmiş bir toplumun üretmesi, ilerlemesi, gelişmesi mümkün değildir. Umut geri gelmeli. Bunu sağlayacak olan da kuru vaatler, boş sloganlar değil; güven veren, adaletli, şeffaf ve insan odaklı politikalarla olur.
Bu yazı bir isyan değil.
Ama bir çağrı.
Yorulduk.
Ama tamamen vazgeçmeden, hâlâ bir yol arıyoruz.
Abdurrahim Karakoçun şiiriyle ekonomik keşmekeşliğe atıfta bulunarak, veda etmek istiyorum sizlere..
Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı…
Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi, dili tutuldu
Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu
Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı
Adam “he ya” dedi, gözü kapalı…
Düşündü kış yakın, evde odun yok
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok
Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını
Adam “evet” dedi, sıktı dişini…
Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara
Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı
Adam “öyle” dedi, bağrında sızı…
Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Yıllar, aylar, günler erirken yasta
Yer-gök “Bayram” dedi, ağzını açtı
Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı!..