AĞRI- ERZURUM ARASI YOL BOYU BAL KABAĞI

IMG_2669

Sarı balkabağı, süt ve şekerle lezzetli olur.
(Kundirê zer, bi şîr û şekerê xweş dibe.)

 

Ağrı’dan Erzurum’a sık sık yolculuklar yapılır. Ekim aylarında yapılan yolculuklara bal kabakları yol boyu eşlik eder. Giderken isterseniz onları almadan geçip gidin. Dönüş yolunda gözünüze öyle şirin gözükürler… Elleriniz tam patates, soğan filesine doğru uzanırken üst üste yığılı duran bal kabakları, size göz kırpmaya başlar. Onları ne ara alıp da arabanıza koyduğunuzu bile anlayamazsınız.
Yolculuğunuzun geri kalan kısmında artık yanınızda nur topu gibi bir bal kabağı size eşlik etmektedir. Çünkü o koca göbeği ile bir kişilik yer kaplar.
Bu memlekete Allah kocaman kocaman ya lahana vermiş ya da bal kabağı!
“Neden?” diye bir sorun. Hanelerdeki kişi sayısına düşen porsiyon miktarı, önceden hesap edildiğinden.
Bal kabakları da biliyor nerede, nasıl, ne kadar büyüyüp gelişeceğini!
Bizim oraların bal kabakları toprağın altından altından yol alır sonra da güneşlenmek için yukarı bir çıkar çıkış o çıkış… Kendini iki çocuklu ailenin nefsini doyuracak kadar büyütür. Dolayısıyla Ege’nin kabakları da küçüktür dilimlerinin sayısı da azdır.
Ancak büyük ya da küçük yaşlı ya da genç ülkemizin bal kabağı sever nadide halkı, kuzeyden güneye doğudan batıya kabakları bir bir satın alarak evlerinde stoklar.
Mevsiminde toplanan, bin bir derde şifa bal kabakları tıpkı eski zamanlarda olduğu gibi tam da bu aylarda depolanmaya başlanır. Çünkü onlar kışın ortasında tahinli, cevizli, kaymaklı tatlarıyla dost meclislerinde ağızlarda hoş bir rayiha bırakan ve ortamı kendisi gibi şirinleştiren ikramlıklarımızdır.
Bal kabağı her ortamda her sınıfa göre kendini kabul ettirir. Osmanlı döneminde hem halk mutfağına hem de saray mutfağına hitap eder. Ağızda helva gibi dağıldığından 17. yüzyılda ona helva-yî kabakî diye seslenilmiştir.
Mevlâna ise bal kabağını sıradan bir sebze gibi görmez; eseri Divân-ı Kebîr’de tasavvufî bir yaklaşımla bal kabağını arınmışlık ve iç boşluğunun sembolüyle ele alır. Hekimler, tıpçılar da bal kabağının bağırsaklarımızdaki paraziti, tenyayı attırdığını, kür şeklinde kullanıldığında vücudumuzu arındırdığını söyler.
Bal kabağının hünerleri öyle çoktur ki bilen bilir; bilmeyenler ise onu hafife alır görmezden gelir, sonra da şifasından mahrum kalır.
A, C, E vitaminleri ile donatılmış, düşük kalorili, potasyum ve mağnezyum zengini bu yiyeceğin çekirdeğinde çinko yüklüdür. Halk tebabeti, vücut yanıklarında bal kabağından hazırlanan lapanın bedene yapıştırılmasını salık verir. Yüksek lifi ile kalp-damara, beta-karoten ile göz sağlığına iyi gelen, tansiyonu düzenleyen, karaciğerimizi temizleyen bu yiyecek içindeki çekirdekleri ile de halk kültüründe genç kızların çeyizlerinde bereketin timsalidir.
Yeri gelmişken sofralarımızın mütevazi sebzesi, kabağın diğer türlerine de değiniverelim. Kabak sebzesi; sakız kabağı, Girit kabağı, su kabağı, yeşil kabak gibi isimlerle adlandırılan çeşitliliğe de sahiptir. İçlerinden su kabağı içi boşaltıldığında en yüksek performansı ile hizmetine devam eder. Bazen bir testi olur susuzluğu giderir bazen bir çalgı aleti olur bizlere seslenir.

Yay digirî, tel dibêje; kemaneyê dilê xwe dibêje.

(Yay ağlar, tel konuşur; kemane yüreğini anlatır)

Yöremizde söylenen bu sözden de anlaşıldığı üzere su kabağı dile gelir. Çünkü kurutulduğunda her bireri birer enstrümana dönüşür. Mahir eller ince kabuklu, yuvarlak yapılı su kabaklarını seçip gölgede kuruması için bir iki ay bekletir. İyice kuruyan kabakların daha sonra içi boşaltılır. Kabaklar liflerinden arındırılarak pırıl pırıl zeytinyağı ile parlatılır ve tekrar kurumaya bırakılır. Ayrı bir kenarda suda beklemekten iyice yumuşayan keçi derisi, kup kuru kaskatı kesilmiş su kabağının gövdesine gerdirilerek yerleştirilir. Deri kurudukça sesler çıkarmaya başlar. Gürgen, erik, dut ağaçlarından yapılan sap kısmının üzerine teller gerdirildi mi olur kabak kemâne.
Sessiz, yoğun düşünen ve duygu yüklü ozanlar kabak kemâneyi kendine yoldaş edinir. Çünkü kabak kemânenin sesi derinden derinden inleyerek gelir. Kabak kemânenin telleri tıngırdatıldıkça ayrılıklar, gurbetler gönül telinde demlenir.
Bal kabağı ile başlayan sözlerimizi Batı’nın edebiyat dünyasına konuk olan bir bal kabağına dönüşme masalı ile sonlandıralım.
Bilinen bir masaldır, Pamuk Prenses ve Külkedisi masalı. Masalın özünde anlatılmak istenen; “Gecenin sessizliğinde Külkedisi, arabasının bal kabağına dönüşmesini önlemek için zamanı hızlandırmaya çalışmaktadır.” Ancak sizler yolda giderken anı durduruverin ve bir tane bal kabağı alıp dostlarınıza ikram ederek gönüllerini hoş edin.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir